2 Temmuz 2009 Perşembe

Türk-Çinli Ev Hanımları Altın Günü

Fransızca kursum Birleşmiş Milletler toplantıları tadındaydı. Dünya'nın çeşitli ülkelerinden gelen delegasyonla birlikte Fransızca'nın sırlarını çözmeye çalışıp, bir dilin daha ne kadar zorlaştırılabileceğini sorgulardık. Katılımcı ülkeler sırasıyla: İran, Irak, Suriye, Ermenistan, Kırgızistan, Fas, Çin, Japonya, Tayland, Vietnam, Hırvatistan, Yunanistan, İtalya, Polonya, Arnavutluk, Kolombiya, Brezilya ve Türkiye. Sanırım arada unuttuğum 1-2 ülke daha olabilir.
Ne kadar şanslıyım ki kursun ilk günü yanına oturduğum minyon, sevimli kız Türk çıktı! İstanbul'dan benim gibi beyinin peşine takılıp gelen göçmen İlke ile o kadar iyi anlaştık ki kursta herkes bizim daha önceden arkadaş olduğumuzu zannetmeye başladı! Bu kaynaşma durumunun Türk olmakla çok yakında ilgisi olduğunu yanımızda oturan Çinli arkadaşımız Ting Ting (Tintin şeklinde okunuyor) kendi memleketinden katılımcılarla değil de bizimle takılmaya başlayınca farkettim. Türk olmak demek mıknatıs gibi kendi toprağını çekmek, hemen kırk yıllık dost olabilmek ve bir daha hiç görüşmesen de o sıcaklığı koruyabilmek demek sanırım.
Arkadaşlıklardan yana her zaman şanslı olmuşumdur (tahtaya vuralım!). Girip çıktığım her okuldan, şirketten, kurstan 1-2 yakın arkadaş edinir ve onları hep hayatımda tutmaya çalışırım. Ve karşıma öyle insanlar çıkardı ki hayat, nefret edip ayrıldığım işyerlerime bile onları bana tanıştırdığı için teşekkür etmek zorunda kaldım.
Ting Ting bir gün kursta bizi akşam yemeğine çağırdı ve dedi ki "kocalar gelmesin, sadece kızlar olalım, ben size Çin yemeği pişireyim!" Çinli kızların tamamının 14 yaşına kadar çok iyi yemek yapmayı ve dikiş dikmeyi öğrenmek zorunda oldukları, yoksa koca bulamayacakları bilgisini de aldıktan sonra bir Çinlinin evinde Çin yemeği yemek fikri çok cazip geldi! Bir çarşamba akşamı 5'te kurstan çıkıp üçümüz Ting Ting'in evine gittik ve hep beraber şahane mamalar pişirdik. 1 saatte 4 çeşit yemek, 1 salata çıkarabilen arkadaşımın Belçikalı koca bulmasına hiç şaşırmadım!
Ve evet, çorba dahil olmak üzere herşeyi chopstick'lerle yedik! Rejim için bire bir! 10 dakikada yiyeceğin yemeği 1.5 saatte yiyorsun!
Mart'ta Ting Ting'e gittikten sonra Nisan'da baharın tadını doyasıya çıkarmak için İlke bizi 5 çayına davet etti. Yemyeşil bahçede oturup Türk usulü dedikodu yapmak 6 ay Belçika'da arkadaşlarından uzak yaşayan biri için ağlama sebebidir! Brüksel'e yarım saat uzaklıktaki küçük üniversite şehri Leuven La Neuve'de oturan İlke'ye toplamda 1 saatlik metro+tren yolculuğuyla ulaşabildim. Küçücük çarşısını şöyle bir turlayıp, şehrin kendisinden büyük olan gölünün çevresinde yürüdük ve eve yollandık.
Canım arkadaşım patates salatası, milföy börek, kek gibi altın günlerinin vazgeçilmez mamalarından yaptı bana. Hava çok sıcak olduğu için çay içmedik ama buz gibi nefis elma suyu ikram etti.
Bahçede çimenlere bakıp, kuşların cıvıltısını dinleyerek yedik, içtik, kurstakileri çekiştirdik. Türk olmanın ve bu sıcaklığı paylaşabilmenin keyfini çıkardık. İlke olmasa şu an sıkıldığımdan çok daha fazla sıkılır, memleketi daha çok özler, kocama daha çok yapışır ve bunaltırdım. Bu anlamda evliliğime de destek oldu diyebiliriz :)


İlke'cim, bu yazıyı Brüksel'deki 5 ayımızın anısına sana armağan ediyorum :) Beni zorla motive ettiğin ve ite kaka 2. kuru bitirmemi sağladığın için sonsuz teşekkürler! Merci bien ma chérie :))

1 yorum:

  1. Ohhh tadını çıkar şekerim oraların , artık geri saymaya başladın bile :)
    afiyet olsunn , İlke'ye de selamlar olsun ...
    Nazan

    YanıtlaSil