4 Eylül 2009 Cuma

Hafta Sonu Aksiyonları

Eylül geldi, yağmur geldi, yorgan çıktı, polar battaniye açıldı, çorap giyildi... Kocamın yüzüne en acıklı köpek yavrusu bakışlarımla bakıp "yaz bitiyor, 2009 bitiyor, Belçika maceramız bitiyor, 28 yaşım bitiyor" diye sızım sızım sızlansam da yapacak bir şey yok. Yapılacak tek şey güneşli günlerin tadını çıkarıp kalan 4 ayı maksimum verimlilikle değerlendirmek...

Bu sebeple her pazar kurtlanıp "hadi bir şeyler yapalım" diye dürtüyorum zavallı kocamı. Sanki çocuk benim gibi her gün evde. Beni mutlu edecek diye şöyle bir pazar günü pijamasını çıkarmadan, ayaklarını uzatıp dinlenmiyor evinde. Habire yollarda garibim... Çünkü biliyor ki arabada en bülbül sesiyle ve mutlulukla şakıyan karısı, her ne kadar miskin bir kedi gibi polar battaniye altında mayışmayı sevse de, akşama doğru somur somur somurtup "bugün de bişi yapmadık, bomboş geçti" diye kafasına kakacaktır o pazar gününü.

Hazır aylardan ağustos, havalardan güneşliyken başının etini yiyip Düsseldorf'un ertesi günü bisiklete binmeye ikna ettim kocamı. Hem de 5 km mesafedeki Tervuren Gölü'ne kadar, hem de Tervuren ormanlarının içindeki bisiklet yollarından, hem de kısmen yokuş yukarı... :)



Buralarda öyle güzel parklar, mesire yerleri var ki... İster bisikletinle gel, ister arabanla, ister yürüyerek... İster koş, ister çimenlere yat, ister köpeğini gezdir, ister boş boş etrafa bak...



Kimse kimseyi rahatsız etmeden, taşkınlık yapmadan, etrafı kirletmeden, doğanın, oksijenin, yazın tadını çıkarıyorlar... Ne zaman böyle bir parka gitsek içimde sırasıyla şu şekilde monologlar ve bunlara bağlı duygular uçuşuyor:


Hayranlık: Ayy parkın güzelliğine bak, göl var, ördekler, kuğular var, ağaçlar ne kadar büyük...

Gıpta: Keşke bizde de böyle parklar olsa, h.sonu kendimizi atıp kafayı boşaltacak bir yerimiz yok...

Haset (isyankar olanından): Neden yok peki ama neden neden neden???? NEDEN onların var da bizim yok??? Bizim neyimiz eksik??

Nefret (Irkçı olanından): Burada doğdukları için ne kadar şanslılar, bizim suçumuz ne!? Uyuz Avrupalılar, biz daha akıllıyız aslında sizden ama sizde para çok! Para bizde olsa ne biçim parklarımız olurdu! HIH!!!...

Eziklik: Adamlar iyi eğitimli tabi, mallarına, çevrelerine nasıl bakacaklarını iyi biliyorlar. Bizde olsa mangalcı kaynardı bu park. Her taraf leş gibi olurdu. Hem görüntü kirliliği hem kafa... Çok ilerdeler bizden çoookkk... :(

Kabulleniş: Amaan napalım, biz de buralara geldikçe keyfini çıkarmaya çalışırız. Ben de şanslıyım sonuçta yani bugün burda olduğum için. Hadi bakalım asıl pedallara, çek içine temiz havayı... ooohhh.. :))

Bu pasif-agresif sendromu her hafta sonu yaşayıp sonunda Nirvana'ya ulaşabiliyorum... Sanırım bir çeşit meditasyon yöntemi geliştirdim. Ritüel tamamlandıktan sonra çok mutlu hissediyorum kendimi çünkü!



Sonraki hafta sonu (geçen haftasonuna tekabül eden) aklımda Belçika'nın dağlık bölgelerine gidip Rail Bike yapmak vardı. Ama sabah kalkıp havayı şahane görünce zavallı kocamı dürtüp "hadi kalk kayaking yapmaya gidelim" dedim! Çünkü eylülün geldiğini biliyordum ve gelirken yağmuru getireceğini hissediyordum...

Kocam kısa süren şokun ardından peki dedi. Sonra ben klasik boğazlama yöntemimi kullanarak "ama bak emin misin? istemiyorsan söyle bak gerçekten, evde de oturabiliriz bugün hani yorgunsan falan! sonra orda yok yoruldum, yok neden geldik, yok hiç dinlenemedim bu hafta sonu diye söylenme ama bak..." Kendimden nefret ettirene kadar bu soruları sorup, ikna olana kadar "ya tamam gidelim işte, ben de istiyorum" cümlesini söylettikten sonra hızlıca mayolarımızı giydik, sırt çantamızı hazırladık ve Dinant'a doğru yola çıktık...


Dinant'a geçen Christmas'ta Belçika gezisi yaptığımız sırada gelmiş ve sevmiştik. İçinden nehir geçen bir başka Avrupa şehri olmakla birlikte sarp dağlara sırtını yaslamış, enteresan bir şehirdi. Yine aynı gezi sırasında nehirde kano yapmaya kayaking dediklerini öğrenmiştik. Rafting değil ama, kano...




Doğru dürüst denizi ve kayak yapacak dağı olmayan Belçikalıların tek eğlencesi bu kayaking aktivitesi olsa gerek ki, nehir tıklım tıklımdı...
Çocuğunu, torununu, köpeğini kapan gelmiş, hoşça vakit geçiriyordu...


Nehir çok derin olmadığı için zaman zaman karaya otursak da antrenmansız kollarımız için yorucu, gözlerimiz için dinlendirici, ruhlarımız için eğlenceli bir aktivite olduğuna karar verdik.



Sadece çok kalabalık olduğu için çarpışan otolar gibi birbirimize toslayıp durduk ve taşkınlık yapanlara biraz uyuz olduk. Bunun dışında arada durup muzlarımızı yedik, Venedik'te olduğumuzu hayal edip gondolculuk oynadık, küçük barajlardan aşağı düşerken heyecan yaptık... Kocam da biraz yorulmak dışında şikayet etmedi. Sanırım o da eğlendi...


Bu yazıyla da kocama olan derin sevgi ve şükranlarımı iletmiş, bir bakıma da günah çıkartmış olayım... Bana katlandığın için I love you kocacımmm :))

12 yorum:

  1. Yine muhteşem fotoğraflar, özellikle Dinant'a bayıldım, masal gibi:)

    YanıtlaSil
  2. Fotoğraflar harika İpek'cim :)
    pazar pazar İstanbul'da tam günü evde temizlik,çamaşır vs gibi ev işleriyle geçirmiş biri olarak bende de bi parça kıskançlık oldu .Aslında itiraf ediyorum ki çatladım!! Tadını çıkartın...
    kocaman öpüyorummm

    YanıtlaSil
  3. Teşekkürler bellek kutusu, gerçekten görülesi, gezilesi yerler var Belçika'da :) Nazan'cım tatlım, kalk gel diyorum daha ne diimmm :))

    YanıtlaSil
  4. eylülde budapeşte'ye gidiyorum.Vizem bitmişi o arada alıyorum iyi olacak :) belki bi haftasonu da senin yanına kaçarım ya da sonraki bayraamm

    YanıtlaSil
  5. Görseller dışında o kadar güzel anlatmışsın ki, bizim buralarda selelr yüzünden insanlar ölüyor :( Bu arada yorumların onaya tabii ise kelime doğrulamayı hayır yaparsan bizler daha kolay yorum yazarız canım.

    YanıtlaSil
  6. Sevgili Stil direktörü, yağmur ve sel mevzusuyla ilgili anlatacak çok şey var Belçika'dan ama içim parçalanıyor memleketimin haline :( yorumlara da hemen bakayım, onay gerekmiyor olması lazım, uyarı için çok teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  7. çok güzelmiş fotolar.hımmss bende istedim oralarda olmayı şimdi :)

    YanıtlaSil
  8. Belçika'nın pek bi olayı yok ama keyifli yanlarını bulup çıkarmaya çalışıyoruz Fazi :) umarım gidersin bir gün... fotoları begenmene sevindim :)

    YanıtlaSil
  9. gözlemler de kesinlikle cuk oturmuş. ırkçısı, eziği hepsi de var hakikaten. gerçi sonuç aynı, bize kalan da gözlemleri yazmak/okumak :(

    YanıtlaSil
  10. sadece okumak yazmak dışında da bişeyler yapmak lazım ama di mi nalan? ben kafayı yedim 2 gündür bu sel felaketi yüzünden. diyorum ki dönünce belediyeye başvurayım, asgari maaşa çalışırım diyeyim, içerde de rüşvet yiyenin, işini düzgün yapmayanın, devlet malını cebe atanın canına okuyayım! çok yaşamam herhalde di mi?? e peki ne yapmalı??

    YanıtlaSil
  11. hiç şansın yok, iki günde paket yaparlar koyarlar seni kapının önüne.
    zamanında bir adalet bakanı istifa etmişti, bilmem hatırlar mısın? hasan denizkurdu. fazla idealist adamcağız o kadar çomak sokmuş ki demek tekere, en sonunda ben dayanamıyorum, bu düzene de engel olamıyorum deyip istifa etti adam onuruyla kalmak için...

    YanıtlaSil
  12. ay bende de var bu evde oturamama hali hep bir yerlere gidelim birseyler gorelim. Bizde de parklar var ancak kadinlara yasak. Guzelim Macka parkinda oglumu pusetle gezdiriken teshirciye karsi ne yapacagimizi bilemedik. Yildiz parki guzelligini ancak orta yollarda cikarabilirsin ara patikalar sapiklarla dolu hemde karakol dibinde. Macka parki cimenlerine pislikten oturamazsin israrla gitmek isteyen amerikali arkadaslarim sok olmustu. OF neyse fotograflar harika Normandiya'yada bekleriz gitmeden:)

    YanıtlaSil