Memleket meseleleri, sonbaharın gelişi, Fransızca sınavlarım falan derken depresyonun dibine vurdum maşallah... Ne yazdığım yazılarda ne aynada gördüğüm yansımamda mutluluğun m'sini yakalayamıyorum. Oysa ki hayatımın en huzurlu, en keyifli, en gezmeli yılını yaşadım. Canım kocacığımla baş başa, iş güç derdim olmadan, üniversitedeyken bile yakamı bırakmayan tüm kaygılarımdan uzak, şahane bir sene geçirdim Brüksel'de. İnsana sorarlar daha ne istiyorsun diye... Memleketime huzur, insanlarıma akıl fikir istiyorum tabi ama hayat da kısa yani, her gün bunları düşünüp Küçük Emrah kaşlarıyla gezmeye gerek yok...
Dün akşam Fransızca çalışırken dellenip blogumun temasını, suratımın şeklini, depresyonumun dibini çöpe atmaya, kendime bir çeki düzen vermeye karar verdim :) Bu sabah itibariyle 3.kur Fransızca sözlümü de geçmiş bulunduğuma ve sadece yazılı sınavım kaldığına göre yeni yasayı yürürlüğe koyabilirim:
- Bol bol gülünecek,
- bol bol gezilecek,
- bol bol okunacak, yazılacak, çizilecek...
Yalnızca iki ay kaldı... Hristiyan dünyası Christmas tatiline girdiği günlerde biz valizlerimizi toplamış, yuvamıza doğru yola koyulmuş olacağız. Bu yılın tanığı olan blogumu da biten bir anı defteri gibi noktalayacağım. Ne demiştim başlangıçta: Yaşım, yaşamım, karakterim, duygularım... Hepsini etkileyecek bir değişiklik yaşadım ve bu detayları not etmezsem geri döndüğümde silikleşip zamanla yok olacaklarından korkuyorum... Blogum sayesinde hafızam pırıl pırıl artık, resimli bir masal kitabı gibi. Gerçek hayata döndüğümde başka bir alanda yeni bir blog sahibi olurum belki. Şimdilik kafamda gezinen tilkilerin kuyruklarını birbirine bağlamaya çalışıyorum. Başarırsam her şey silbaştan olacak belki :)
Yarın sabah Paris yolcusuyuz. Gezmediğimiz bir Versailles Sarayı kalmıştı. Onu da gezip rahatlayalım istedik... Kasım için de şahane gezi planlarımız var ve artık bu blogda yalnızca güzel şeyler yazayım istiyorum. Zira kendimden sıkıldım...