Kocamın başının etini yedim aylarca Disney de Disney diye... Christmas teması gelmiş, her yer ışıl ışıl, burnumuzun dibi (değilse de yakın yani), çoluğumuz çocuğumuz yok... Tam zamanıydı yani... Ne yaptım ettim ikna ettim kocimi :)
Yine Cuma geceden yola çıktık ve Disneyland yakınlarındaki Ibislerden birinde kaldık. Disney'in kendi otelleri rüya gibi ama fiyatlar kabus gibi olduğu için dedik ki 2 gün 2 park bileti alalım ama ucuz otelde kalalım. Nasılsa gecenin bir yarısı uyumak için giriyoruz otele...
111 €'luk biletlerimizi alıp Cts daha uzun saatler açık olan Disneyland Park'a, Pazar günü ise Disneyland Studios'a girmeye karar verdik. Eğer ilk defa gidiyorsanız ve benim gibi her şeye binip her şeyi görmek istiyorsanız aynı planı tavsiye ederim. Bir de insan 111 € verince sabah 9 aksam 10 orada kalayım, her şeyi dibine kadar sömüreyim istiyo, ona göre!
Şahsen Pamuk Prenses, Cinderella, Uyuyan Güzel gibi masallarla büyümüş, kabarık muhteşem elbiseler giyerek, beyaz atlı prensiyle upuzun, mutlu bir hayat süreceği hayalleriyle bugüne gelmiş bir kız çocuğu olarak Disneyland'e taptım diyebilirim. Her şeyin masallardaki kadar naif olmasını, iyiyle kötünün gerçek hayatta da kesin çizgilerle ayrılmış olmasını ne kadar isterdim.
Bizim gittiğimiz haftasonunun tek olumsuz yanı havanın gerçekten soğuk ve hafif de olsa yağışlı olmasıydı. Bu kötü hava bile çok rağbet edilen aksiyonların önündeki kuyruğa engel olamamıştı o başka. Ama yazın gitsek nasıl bir kuyruk beklerdik hayal bile edemedim. Tavsiyem Fast Pass adıyla işleyen şahane sistemden faydalanılması yönünde. Yoksa 3 dakikalık bir aksiyon için 75 dakika kuyruk beklemek gerekebiliyor.
Ayrıca yemek saatlerini ve mekanını dikkatli seçmekte fayda var zira 1.5 saat kadar fast food sırası bekledik ve ne yazık ki yediklerimiz olağanüstü şirin olmasına rağmen midelerimize dokundu. Soğuk olduklarını belirtmeme gerek yok sanırım...
DisneylandPark'ta her aksiyonun çıkışında mutlaka bir mağaza bulmak mümkün. Peluş oyuncaklardan kostümlere, kırtasiyeden mutfak malzemesine, magnetlerden puzzlelara aklınıza gelebilecek ya da gelemeyecek her şey mevcut. Sadece benim boyuma uygun prenses elbisesi bulamadığım için biraz bozuldum ama ilerde kızım olursa mutlaka alacağıma eminim -kendimi tanıyorum!-
DisneyStudios ise o kadar mağazayla dolu değil. Ama parkların çıkışında bulunan Disney Village'da restoranlarla birlikte oldukça geniş mağazalar da var. Yani beğendiğiniz bir şeyi ilk gördüğünüz anda alıp sırtınızda taşımanız şart olmamakla birlikte çizme gibi numaralı ürünleri bulamama ihtimalini de akılda tutmakta fayda var.
Disneyland'de her zaman bir aksiyon bulmak mümkün Halloween, Easter vs gibi. Ama üşümekten yana problemi olmayanlara Christmas temasını yakalamalarını tavsiye ederim. Sürekli fonda çalan Jingle Bells eşliğinde dev yılbaşı ağacının ışıklarını yakma töreni gibi acayip keyifli atraksiyonlar var ki ben 5 yaşında falan olsam ağzım bu kadar açılabilirdi. Disney logosunda yer alan şatonun ışıklandırılmışından bahsetmiyorum bile...
Korku teması da eksik kalmamış Disneyland'den. Londra ve Amsterdam'da karşımıza çıkan Dungeon'lardan sonra Disneyland'de de gördüğüm kadarıyla en çok kuyruk, korkmayı vaad eden aksiyonların önündeydi. Bana da bir şeyler oldu, bir adrenalin bağımlısı oldum çıktım. Hani nerede ters dönen bir roller-coaster, ben en ön sırada! Yaşlılık depresyonuna mı giriyorum nedir?
Disneyland ziyareti için benim naçizane tavsiyem şudur: Çocuk sahibi olmadan bir kere gidilmeli, içimizde bir yerlerde saklanmış olan çocuk sonuna kadar şımartılıp mutlu edilmeli, çocuk sahibi olduktan sonra da ilkokula başladığında götürülmeli. Çünkü öbür türlü hatırlamayacağı ve tam olarak anlamayacağı bir etkinlik olmaktan öteye geçemiyor Disneyland. Bizzat gözlerimle görüp bebeklerinin peşinde koşmaktan helak olmuş annelerle konuşmalarımdan öğrendiğim budur...